28 Ekim 2010 Perşembe

2. Uluslararası Antakya Bienali İzlenimleri

Uzun bir aradan sonra bloguma geri döndüm.
Ortadan yok olmamın sebebi, 2.Uluslar arası Antakya Bienali'dir. Bienal açılış arifesinde koştum gittim sanatçı asistanlığı yaptım. Benim için ilginç olan eş kuratörlerden birinin Bulgar olması idi. Antakya'da 4 Bulgar sanatçıya asistanlık yapacağım ve 10 gün boyunca Bulgarca konuşacağım aklımın ucundan geçmedi doğrusu.
İzlenimlerime ve anılarıma gelince...
Bienal konseptinin esprili bir tarafı vardı ki bu çok hoşuma gitti. Belediyelerin her kazı yol çalışmasında astıkları afişleri görmeye alışkınız. "Anlayışınız için teşekkür ederiz." "Verdiğimiz geçici rahatsızlıktan dolayı özür dileriz." gibi yazıları gördüğümde çok gülerim.
Hatay da bu "kalkınma" çalışmalarından nasibini almış bir şehir. O kadar çok yol çalışması ve inşaat var ki şehre ilk girdiğinizde dikkatinizi tamamlanmamış binalar,çatılardan fırlayan demirler ve yol çalışmaları dikkatinizi çekiyor.Bunun yanında da Antakya için "medeniyetler mozaiği" diye bir tabir kullanılır, hem köklü tarihi, hem de bir çok milleti bir arada barındırdığı için. Fakat bunun da komik bir tarafı var, çünkü Antakya öyle bir yer ki, gelen öncekinin üzerine bir yapı kurmuş ve hangi taşı kaldırsan bir tarih çıkıyor. Ama üzerinde oturanın bundan haberi yok,olsa da görmezden geliyor. Bu noktada diyor ki yöneticiler; "Ey Antakyalılar, anlayışınız için teşekkür ederiz".
Bienalde Türkiye,Bulgaristan,Hollanda,Güney Kore,Kazakistan,Lübnan ve Filistin'den 40 üzerinde sanatçının eserleri 15 Ekimden itibaren sergilenmeye başladı. Şehirde sanat anlamında en önemlisi mekan eksikliği. Bunun için bienal sayesinde Antim İş Merkezinde kiralanan bir atölye kültür-sanat işlerine kazandırılmış oldu. Ayrıca benim hayran kaldığım Kurşunlu Handaki terk edilmiş marangozhanelerin birinde Bora Petkova adlı bulgar sanatçı bir ışık instalasyonu yaptı ki, o mekana çok yakıştı. 20 Kasıma kadar açık olan bienali gidin görüm derim ben Antakya ve çevresinde yaşayanlara veya GAP turuna gidecek olanlara...
Bunun dışında kamusal alanlar da bienal mekanına dönüştü ve açılış için çeşitli performanslar düzenlendi.
Fakat bu bienalin organizasyonu bize bir çok şeyi sorgulattı. Kişisel olarak, ben "Bienal neden yapılır?", "Bu bienaller kimin için yapılıyor?Yerli halk için mi turistler için mi?","Sanatçı kimdir?","Çağdaş sanat nedir?"vb. sorularını çok düşündüm ve etraftan da çok işittim. Aslında bu konuları tartışan bir panel de düzenlendi,İstanbul'dan gelen kültür-sanat camiası!(Fakat Antakya'dan katılan pek göremedim! Ve içimden İstanbullulara ilk önce siz kendi kentinizle ilgilenin demek geldi.)
Asıl mesele, vatandaşın sorduğu sorulardı,çünkü işte o vakit toplumun kültür-sanata nasıl yaklaştığını anlayabiliyorsunuz. Bienalin kim için yapıldığı,halka ulaşmasının gerekliliği,sanatın toplum için yapılmasının gerekliliği bir kenarda dursun, bırakalım da insanlar neyi tercih edeceklerine kendileri karar versinler.
Çok derin bir mesele aslında. Türkiye'de halkın belli bir kültür-sanat algısı olmadığı için,klasik sanatla daha derdini bitirmemişken, çağdaş sanatı nasıl benimseyecek? Kurşunlu Handa çalışırken esnafın meraklı bakışları bu soruyu açıklıyor aslında. Sanat onların içinde icra edildiği için,daha doğrusu onlara ulaştığı için insanların da sorgulama payı doğuyor,dolayısıyla ilgileniyor ve öğrenmek istiyorlar. Bir kültür-sanat politikamız olmadığından toplumun da en azından orada neler oluyor merak etme,düşünme eylemine girme durumu bile oluşamıyor.

Yoğun tempodan uzaklaşım kendime ufak bir zaman yaratarak bienali bir ziyaretçi gözüyle gezmeye ve görmeye çalıştım. Dikkatimi çeken,önünde durmamı ve incelememi sağlayan bir çok eser vardı. Çağdaş sanatın ve bienallerin vermek istedikleri etki budur belki de . İnsanlara geniş bir seçme alanı sunuyor,özgür bırakıyor,kendi deneyiminizi yaşamanızı sağlıyor. Her şeyi beğenmek incelemek zorunda değilsiniz.
Aslında çağdaş sanatın,tiyatronun,sinemanın,edebiyatın ilk başta kişisel bir alan olduğu gibi eserin ulaştığı kesim,yani normal insanlar da kendi kişisel deneyimlerini yaşıyorlar. Tabii bunun hem olumlu hem de olumsuz yönleri yok değil. Bir taraftan seçme özgürlüğünüz var. Ama diğer taraftan etrafınızda olan bitenden habersiz ve kayıtsız kalma riski de var.
Bu bienalde görsel hafıda yer edenebilecek eser vardı. Yani daha ilk görüşte hiç düşünmeden kolayca aklınıza giren şeyler. Mesela en basitinden,  bir afişe sadece "Antakya'da MC.Donalds Yok" yazılmış,ve bunu gördüğünüz andan itibaren size bir şeyi fark ettiriyor,sizi harekete geçiriyor.
Luchezar Boyajiyev adlı bir sanatçı ise, bu güne kadar katıldığı festivallerin,sergilerin,konferansların bilançosunu çıkarıp maddi açıdan bir sanatçı olarak "hangi değerden" gittiğini hesaplamış. Bana göre oldukça kara mizah tadında bir çalışmaydı.

İlginç bir deneyimdi...

Okuduğunuz için "Anlayışınız için teşekkür ederiz". demek istiyorum :)

Antakya'ya yolu düşenler için ayrıntılı bilgi internet adresinde bulunabilir:
www.antakyabienali.org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder