16 Haziran 2021 Çarşamba

Anıların peşinde...

Son zamanlarda 20li yaşlardaki anılarımı hatırladığımı fark ediyorum. Sanki yaşama tutunmak için o anılara geri gitmem gerektiğini hissediyorum. Ve neden sonra Virginia Woolf'un şu düşüncesiyle karşılaşıyorum, daha ilk sayfasını açtığım bir kitapta üstelik.... :

"Hayatın bir dayanağı varsa, bu bir anıdır"*

Bu cümle üzerine düşünüyorum uzun süredir.... Çünkü:

"Geçmiş, güzeldir,... çünkü insan bir duygulanımı zamanında fark etmez. Daha sonra gelişir bu, dolayısıyla bizler şimdiyle ilgili tüm duygulanımları yaşayamayız, ancak geçmiştekileri yaşayabiliriz".* 

(Katie Ponder illustration)

Anıların peşinden gidiyorum. Gözümü kapattığımda çocukluğumdaki ya da gençlik yıllarımdaki bir an'a gidiyorum. Eski fotoğraflara dalıp gidiyorum. Ve hatırlıyorum o geçmişi... benim geçmişimi.. Tercihlerimden, seçimlerimden, üzüntülerimden, sevinçlerimden, beklentilerimden, başarısızlıklarımdan, hayal kırıklıklarımdan... oluşan o geçmişimi....Mutlu veya mutsuz, ama güzel...


(*Lyndall Gordon'ın kitabı "Virginia Woolf Bir Yazarın Yaşamı" kitabından alınmıştır.)



1 Mayıs 2021 Cumartesi

Geçmişe dair net olmayan görüntüler

 Neredeyse bir yılı aşkın bir süredir bir çok duyguyu aynı anda yaşıyoruz, deneyimliyoruz. Hepimiz farklı acılar, buhranlar yaşıyoruz belki de... En çok da kendimize döndüğümüz bir zamandayız, fakat bu iyi bir kendimize dönüş olamayabiliyor bazen.... Beden sağlığı mı, ruh sağlığı mı ikilemini çok yaşıyorum. Sanırım ikisi de birbirine bağlı.

Kendi kendime kaldığım bu dönemde, daha önce olmadığı kadar geçmişime dair görüntüler görüyorum. Rüyada değil üstelik. Gündüz vakti, örneğin bir şey dinliyorum, ya da bir görüntü görüyorum ve aklıma birden bire çocukluğuma ait görüntüler beliriyor. 

Geçen gün o kadar gerçekçi bir görüntü gördüm ki, sanırsın oradayım, o andayım... Çok acayip hissettim. 

İlkokulun belli bir kısmını Bulgaristan'ın Silistre şehrinde "Kiril i Metodi" (ОУ "СВ.СВ.КИРИЛ И МЕТОДИЙ") okulunda okumuştum. Okuldayım, ikinci sınıftayım. Türk olarak sınıfta azınlıktayım, köyden yeni geldiğim için "cahil" olarak nitelendiriliyorum, üstelik azınlığım. Fakat "başarılı" olduğumu anladıklarında, bana bakışları değişiyor. Rakip azınlık oluyorum bu sefer. Neyse... Üniforma yok, istediğimiz gibi giyiniyoruz. Serbest kıyafet ayrı bir baskıydı üzerimde hissettiğim. Türk azınlık, köylü, zengin olmayan, imkanları kısıtlı bir kız çocuk.... Benden daha kötü durumda olanlar vardı, nedense gözünüz sizden "daha iyi" olanları seçiyor ve kendinizi kıyaslamaya başlıyorsunuz o "daha iyilerle".... Annemin diktiği pötikare eteğim ve dantel yakalı bir bluzum vardı o zamanlar, ve rugan ayakkabılarım. Bu kıyafetler var üstümde. Saçlarım küt kesim, yanaklarım tombiş, hafif pembe.  Bina çok eski, yüksek tavanlı, yüksek ahşap kapıları var.. o zamanlar gözüme devasa geliyorlar tabi. Ahşap parke sınıflar, yürürken gıcır gıcır ediyor. Ben okulun koridorundayım Matematik öğretmenimin arkasından koşturuyorum (çok severdim onu, beyaz saçlı tonton bir insandı, maalesef adını hatırlayamıyorum artık). Elimde bir defter, ona soru soracağım sanırım. Ve görüntü burada bitiyor. Acaba bu gerçek bir an mı? Yoksa zihnimde kalan anlardan bir kolaj mı? Cevap çok net değil. 

Unutmamak için burada kalsın. Deftere de yazabilirdim ya da herhangi bir Word sayfasına yazıp bilgisayarın derinliklerinde bu anıyı unutabilirdim. Burada kalsın daha iyi.