27 Aralık 2020 Pazar

Bugün hayat bana bir şeyler öğretti yine. Daha doğrusu önceden idrak ettiğim olguları, olayları, insan ilişkilerini vs tekrar gözüme soktu demem lazım.
Baaaaak! dedi hayat. Neler oluyormuş ta nasıl insanlar varmış ta.... Gözüme gözüme, yüzüme yüzüme.
Ben bir çirkef, böyle pis bakışlı, meymenetsiz insandan korkarım, başka da kimseden korkmam. Korku dediğim de öyle korku değil. Çirkef insan karşıma çıkınca nasıl karşılık veririm şeklinde bir savunma ve saldırı mekanizmam daha oluşamadı maalesef. Sanırım aynı derecede şirret olmak gerekir.
Ben şöyle görüyorum bu kişileri... Bir iş yerinde çalışma arkadaşın diyelim ki... Sabahtan akşama sızlanır, dert yanar, vay efendim çok işim var hep ben mi diye ağlar, ağlar ama hep oturur vaziyette çene çalarken görürsün  bu kişiyi. Sonra kraldan çok kralcıdır. Patron girer kapıdan mesela, hemen zangır zangır dikilir karşısında, aman efendimler filan, ama patron çıkar çıkmaz arkasından saymalar sövmeler, daha neler neler. Sonra, gerçekte olmayan bir olayı büyütür abartır, suçu başkasına atar, hiç gereği yokken olayı lehine çevirir oradan bir pay kapar. Hep hak yer mesela, yer yer yer doymaz. Kuyunu kazar, rahat duramaz. Bünye alışmış bir kere. Pistir işte, kötüdür. "Fişteklemek" diye bir kelime var, nedense. Ama işte böyle kişiler için tam uyuyor. Bu kişi etrafındaki kişileri de fiştekler. Hep yarışır mesela, haddinin erişemediği kişilerle yarışır. Nasıl bir öz güvendir bu!
Asıl gücü elde eden değildir bu kişi, ama o güç olmak ister, ezmek için kıvranır. Yalakadır bir nevi, gurursuzdur, ama mertlik pozları verir, gurur nutukları atar. Yarışır, yarışır, hep yarışır...
Ah! İşte, hayat, bu anlamlı günde bana bu kişinin varlığını hatırlattın yine... Ben ne edeyim, nerelere gideyim... Onlar her yerde... Birçok dünyevi sorunun yanında bir de bu küçük beyinlerle aynı havayı solumak... zorunda olmak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder