12 Temmuz 2012 Perşembe

evlilik kursu.

Seks bir tabu olarak kabul edildiği sürece, insanlar azgın, öfkeli, kindar, bağnaz, öldürmeye can atan, yıkıp yok eden, yağmalayan kitleler haline getiriliyorlar. Bu işin içinde siyası bir çıkar var elbet! Bu "hareketin" ürünlerini somut olarak görüyoruz her yerde: kitlelerin en kolay ulaşabildiği yazılı ve görsel medyada, tecavüz ve ölü kadın bedeni haberleri, gazetelerin arka sayfalarındaki çıplak kadın fotoğrafları, reklamlardaki ürünlerin pazarlamasının kadın/erkek bedeni üzerinden yapılması ve hatta Hilal Cebeci'nin "meme hareketi" ve Doğuş'un "saksı eylemi", Sibel Üresin gibi kişiler...

Cinsel güdülere uygulanan baskı belki ilk ve "ölümcül" bir sorun değil ama temel sorun olduğu kesin. Gerçi "ölümcül" oluyor genellikle. Denklem çok basit. Seks yoksa, biriken enerji açığa çıkamadıkça şiddete dönüşüyor. George Orwell da "1984"de bu denklemi kaç yıl önce çözmüş, işte kitaptan bir alıntı:

"Aşk yaparken enerji harcıyorsun, sonra kendini huzurlu hissediyorsun ve her şey sana vız geliyor. İşte kendini böyle hissetmene dayanamıyorlar. Her zaman enerjiyle dolup taşmanı istiyorlar. Tüm geçit törenleri, tüm bağırıp çağırmalar, bayrak sallamalar hep kokuşmuş cinsellik. Mutlu olsan, Büyük Birader,  Üç Yıllık Kalkınma Planları, İki Dakikalık Nefret ve öteki saçmalıklar için coşkulanmana gerek var mı?" (s.120, Can Yayınları)

Bu tespit, ne ilginçtir ki kadın kahraman Julia'dan geliyor. Çünkü "Büyük Birader"in tüm yasaklamalarına rağmen cinselliğini seçiyor, dolayısıyla özgürlüğünü de...

Şöyle devam ediyor kitap:

"Doğru söylüyor, diye düşündü Winston. İffet ve siyasal bağnazlık arasında doğrudan bir bağlantı vardı. Bir içgüdüyü bastırmadan ve bu yolla onu etken güç haline dönüştürmeden, Parti'nin üyelerinden beklediği korku, nefret, körü körüne inanç, nasıl istenilen düzeyde tutulabilirdi? Cinsel güdüler Parti için tehlikeliydi ve Parti, bu güdüleri, kendi yararına kullanıyordu. Aynı oyunu analık içgüdüsü için de kullanıyordu. Aileyi ortadan kaldırmak olanaksızdı. Bu nedenle, anne ve babaların eskisi gibi çocuklarına düşkün olmaları sağlanıyordu. Bir yandan da çocuklar sistematik bir biçimde, anne ve babalarına karşı yetiştiriliyorlar..."

Cinsel güdülerimiz "devlet" için tehlikeli olduğundan kadın bakanlığı oldu aile bakanlığı. Bu noktada evlilik kursları ve evlilik programları devreye giriyor, çünkü öğretiler cinselliği ancak evlilik "kurumu" bünyesinde icra edilebilir kılıyor. "Küçük yaşta kızlar evlenmesin" deniliyor fakat lise çağında evliliğe izin veriliyor. Ve cinselliğe görev yükleniyor: çocuk yapmak. Sistematik çalışmak gerekiyor çünkü "en az 3 çocuk yapın" mesajları veriliyor.

Eeee yazdık yazdık, o kadar tespitte bulunduk ama en zoru da bitirmek. Kısadan hisseyle değil tabi ki...Nasıl biter ki bu saçmalık? "Kürtaj bu ülkeye yapılan bir komplodur" söyleminden sonra yaşama haklarımız yasaklanmadan bir yerlere not düşeyim dedim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder