13 Şubat 2012 Pazartesi

bu bir eleştiri değildir. olsa da olur fakat.

Son yıllarda, İstanbul Şehir Tiyatroları'nda bir değişim olduğu gözlemleniyor. Belki de değişen yönetimin bunda etkisi büyüktür. Değişimler iyi yönde gibi görünüyor, ama "memur zihniyetinden hallice"nin ötesine geçemiyor. Belli ki teknik konularda İBB yeterince kaynak ayırıyor, büyük sahneler, devasa konstrüksiyonlar, dekorlar, kostümler vs. Oyunculuklar, rejiye rağmen, gayet iyi. Oyun repertuarı eh işte, ama şu anda bir ivme yakalamışlar gibi. Ama "büyük laflar" eden oyunlardan sıkılmadık mı artık? Kişisel eleştirim ise her daim rejinin zayıf olması yönünde, hatta bu kurumda böyle bir kavramın var olmadığını düşünerek çok ileri gitmek istiyorum. Dramaturjiden bahsetmek bile istemiyorum, raflarda tozlanan kağıt yığınlarından öteye gidemiyorlar çünkü. Dramaturji kadrosunda çalışan arkadaşlarımız oyunculuktan gelen "yönetmenlerin" egosu altında ezilip kalıyorlar. Durum budur.

Gelelim meseleye. Sürekli bir takım oyunların temcit pilavı gibi önümüze sürülmesinden dolayı, İstanbul Şehir Tiyatroları'na gitmiyordum. (Kişisel tercihimdir, belli bir göz zevkim olduğundandır). 2011-2012 sezonunda seçilen oyunlara göz attım, hoşuma giden çalışmalar oldu. Yine tekrarlar, yine aynı reji mantığı, yine aynı zihniyet devam ediyor ama Genç Tiyatro ekibinden "Mutfak Söyleşileri" adlı bir oyun izlemek beni çok mutlu etti. Fakat, bu oyuna şu an değinmeyeceğim, zire söylemek istediklerim ve düşündüklerim şu yazıda gayet mevcut: http://bianet.org/bianet/sanat/134672-mutfak-soylesileri

İBB Şehir Tiyatroları, çağdaş Bulgar yazarlarından Stranislav Stratiev'in "Otobüs" adlı oyununu Ocak ayında sahnelenmeye başladı. Oyun Şubat ayı içinde Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesinde sahneleniyor.
Stanislav Stratiev, toplumsal taşlamalar yazan, ülkesindeki politik değişimi ti'ye alan Bulgar tiyatrosu açısından çok önemli bir yazar. Halen "Otobüs" ve diğer oyunları Bulgar sahnelerinde oyunanmaktadır.

Olay bir otobüsün içinde olup bitiyor. Dokuz farklı tipte yolcu bir akşam evlerine gitmek üzere bu otobüse biniyorlar. Fakat bu otobüs onları bilmedikleri bir yöne doğru "sürüklüyor". Yoldan saptıklarını fark ederek paniğe kapılan yolcular, onları varmak istediklere yere götürmesi için şoförü ikna etmeye çalışıyorlar. Şoförle konuşmak yasak olmasına rağmen, kurtulmak adına ölümü bile göze alıyorlar. Şoför ise gittiği yolda onlara hiçbir zaman "doğru" yanıtı vermiyor, her daha fazlasını talep ediyor. Aslında bu otobüs bir ülkenin fotoğrafı gibi. Akıllı, kadın, erkek, delikanlı, genç kız, uyuz, huysuz, köylü ve virtüöz bu ülkenin farklı toplumsal statülerden gelen halkı, şoför ise onları yönetenleri temsil ediyor. İşte bu "Otobüs", yönetenlerin halkın gözünü boyamak için ne tür oyunlar oynadıklarını, bilinçlerin nasıl yok edildiğini, susturulduğunu ve sindirildiğini gözler önüne seriyor. Fakat oyun yaşanan olumsuzlukların, gidişatın sorumluluğunu sadece yönetene yüklemiyor toplumunda bunda bir payı olduğunu söylüyor.

Dolayısıyla, bir ülkede değişen rejim toplumda rastladığımız dokuz farklı karakter üzerinden eleştirel bir dille anlatılıyor. Yazar kendi ülkesindeki toplumsal ve siyasal değişimi sarkastik bir dille ortaya koyarken, aslında dünyanın neresinde olursa olsun, toplumlar hangi zihniyetle yönetilirse yönetilsin "ezen/ezilen", "yöneten/yönetilen", "güçlü/zayıf", "kadın/erkek","bana ne"ciler, "kraldan çok kralcılar" değişmiyor. Sistemler, kurgular, olaylar, kişiler hep aynı kalıyor. Değişen tek şey teknolojik aletler oluyor. Oyun, bu kısır döngünün içine hapsolduğumuzu gösteriyor. Çıkmak istemek kişilerin elinde değil ama çıkış tercih edilebilir bir durum yine de. Bu düzenden kurtulmak istemiyorsanız, bu düzende kalırsınız.

Oyunun çok boyutluluğuna rağmen, yönetiminin tam aksine kakafonik olduğunu söylemek gerekir. Oyunun başından sonuna kadar reji anlamsız tekrarlarla dolu, hatta bir noktadan sonra yorucu hale geliyor. Künyede bahsedilen koreografi sahne üzerinde pek işlemiyor, anlanmısz hareketler rejinin kakafonisine eşlik ediyor. Oyun başında kargaşa niteliğindeki oyunculuklar, ikinci perdede rayına oturuyor. Dekor sade ve kullanışlı. Müzikler keyifli, fakat bazen üst üste geliyorlar ve kulak tırmalayıcı oluyor. Oyunda yenilik adına çok iyi işleyen tek şey, Homur Mizah grubu tarafından çizilen, üç perdeye slayt şeklinde yansıtılan karikatürler. Sanırım ilk defa tiyatroda karikatür bu denli başarılı kullanılıyor, hatta bu bir ilk de olabilir, başka örneği aklıma gelmiyor.Ancak teknik olarak bakıldığında, bu karikatürler zaman zaman yorucu olabiliyor. Oyunu seyredeyim derken karikatürleri kaçırıyorsunuz; tam tersine karikatürleri izlerken bu sefer oyunu izleyemiyorsunuz. Ayrıca slaytlar iyi görünsün diye ışık üzerinde çok çalışılmamış, oyunculara yeterince ışık verilmiyor.

Oyunun konusu gereği, izlerken "nasıl olmuş da bu oyuna izin vermişler" dediğim anlar çok oldu. Projeksiyonla yansıtılan karikatürler, Türkiye'nin de bir zamanlar yaşamış olduğu baskıcı belleğini resmediyor, politik imajlar rahatlıkla gösteriliyor, oyuncular tarafından siyasi işaretler "kaçınılmadan" yapılıyor. Ancak, her şeyi "rahatlıkla, özgürce"konuşabiliyor olmamız, sorunları aştık ifade özgürlüğü mertbesine ulaştık anlamına gelmez. Oyunu sahneleyen yapıya, söyletene,"ileri demokrasi"yi getirdik diyenlerin zihniyetine bakmak lazım diye düşünüyorum.

-------------------------

"Otobüs"

Yazan: Stanislav Stratiev
Çeviren Cahangir Novruzov
Yöneten: Arif Akkaya
Oyuncular: Ahmet Özarslan, Barış Çağatay Çakıroğlu, Berrin Akdeniz Kortidis, Burak Davutoğlu, Can Ertuğrul, Elyesa Çağlar Evkaya, Ergun Üğlü, Fahri Kıncır, İrem Erkaya, Mert Aykul, Mert Turak





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder